Merhaba Dünya!

Her başlangıcın bir hikâyesi vardır. Her hikâyenin de bir başlangıcı. “Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.” Yol önümüzde parlayınca biz şehre gelecek yabancıyı bekleyemedik. Yeni bir hikâyeye başlamak için yola düştük.

Beş kadın kol kola girdik. Dorothy’nin kırmızı ayakkabılarını giydik, cesaretlendik. Hep evimizdeydik. Ama evimize geri döndük. Ceplerimizde hacıyatmazlar yok ama Düşler Sokağı’nı birlikte adımlıyoruz. Üstelik badi parmağımıza bir kuş konsa tek başımıza ağlamayacağımızı biliyoruz. Yolumuz bozkırlardan geçse de sokakların denize çıktığını fısıldıyoruz birbirimizin kulağına. Yan yana, şarkılar söyleyen çocukları dinleyerek yürüyoruz. 

Bu blog bizim yolculuğumuzda attığımız ilk adım değil ama yeni bir adım. İçimizdeki âlemi kelimelere dönüştürüp gerçek dünyaya ulaştırabileceğimiz bir portal. Siz de ışıklar saçan bu portalın diğer tarafında karşımıza çıkan ya da karşısına çıktığımız okur olmalısınız. Merhaba.

Şimdi aynı kapının iki tarafında, aynı eşiğin iki yanında yollarımız kesiştiğine göre yazılarımızı nihayete erdirebiliriz. Biliyoruz ki hiçbir yazı okuru olmadan tamamlanmış sayılmaz. Kapıyı birlikte aralamak, sizleri kendi âlemimizde ağırlamak istiyoruz. Lütfen buyurun. Hoş geldiniz.

WordPress.com’da Blog Oluşturun.

Son Yazılar

Bugün Ne Pişirsem?

Deneme_ Bu gün ne pişirsem? Bu gün ne yiyeceğiz? Hep duyduğumuz iki cümle. Biri ben kişisi ile çekilmiş bir fiile sahip, diğeri biz diyor. Ama gerçekte ne diyor? Aslında bu cümlelerin biri dişil, biri eril. Bunu bilmek için öyle çok büyük hayat tecrübelerine de gerek yok. On yaşındaysanız soruyu cevaplayabilirsiniz. Benlik içeren ilk cümle dişil, yapı gereği ben değil fiili gerçekten yapacak olduğu için ben. Tüm…

Orman

Küçürek Öykü_ Radyo istasyonlarının çekmediği o ıssız ve bozuk yolda karavan ilerliyordu. İçinde bir ailenin tüm geçmişi ve geleceği vardı. “Ağaçlar ağlar mı” diye sordu ailenin tekne kazıntısı. “Hayır” şeklinde bir bağırtı koptu anne, baba ve ablalardan. “Peki bu gözyaşları nereden geliyor” dediğinde ormanın ortasında durdular.

Şantiye Halleri

Öykü_ Sabah şeytan dürttü, hiç adetim değil telefondan maillerime baktım. Nasıl yazıyorsun? Maildeki soru buydu. Bilmiyorum yazdım. Sait Faik edası ile gerçekten bilemediğimden. Otobüsü kaçırmamak için kahvaltıdan feragat ederek –kesinlikle uykudan değil ama mailde caba olmuştu­- hızlıca hazırlandım. Zaten ne giyecektim. Kot içine içlik, polar bir üst yün çoraplar, bir kalın yelek, şantiye ayakkabıları ve kalın uzun montum. Gidilecek yer şantiye ise bu kıyafet giyilirdi. Yol…