Bir Ben Var Benden Kırmızı

Resim: Huriye DİKİCİ

Hikâye_

İlkbaharın taze soluğu sarmıştı kırları. Yine bir bayram şenliğine bürünmüştü börtü böcek. Çimenler neşeyle sallanmaya, alkış tutmaya başlamıştı. Gelincikler, papatyalar, sümbüller, bin bir çeşit çiçek başını topraktan çıkarıyor, toprağın kışı uğurlayan kahverengisini örtüyordu. Kırmızısı, mavisi, yeşili, moru… Her bahar yaşanana benzer bir cümbüş başlıyordu çiçekler arasında. Ardı ardına açanlar ve hangi renk açacağını bekleyen taze tomurcuklar… Yeşil elbiselerinin altında meraklı ve heyecanlı bir bekleyiş!

Hele bir Tomurcuk vardı ki ne renk açacağını düşünmekten kökleri titriyordu. Tüm bu bahar dansı merakını coşturuyordu. Ama Tomurcuk ağırdan alıyordu. Bu heyecanı tüm hücrelerinde yaşamak istiyordu. Acaba kendisi hangi çiçekti? Kırmızı bir gelincik mi? Sarı bir papatya mı? Mor bir çuha çiçeği mi? Yapraklarını neşeyle titretti. Tüm bu çiçeklerin hepsi ayrı ayrı güzeldi. Renkleri başka başkaydı. Ama içten içe gelincik olmak ve kıpkırmızı parlamak istiyordu. Hatta öyle çok istiyordu ki açan her gelincik onu hem büyülüyor hem de ‘acaba benim yerime o mu açtı’ diye buhrana düşüyordu. Bir tutku… Köklerini, gövdesini saran, düşlerini süsleyen… Kırların ortasında ilk göze çarpan olmak! Kırmızı yapraklarını okşayan hafif rüzgârla cilveleşmek… Bir gelincik edasıyla süzülmek… Ölesiye bir tutkuydu işte!

Nasip vakte değince, 

Dil lâl olur, sır âyân olurmuş… 

Nihayet beklediği gün geldi çattı. Tomurcuğun ağırlığı boynunu büktü önce. Yavaş yavaş açmaya başladı. Ölmek diye bir şey varsa onun adıydı bu bekleyiş. Gözlerini kapadı. Dönüşeceği rengi çok merak ediyordu. Ama gözünü açmaya korkuyordu. Ya kıpkırmızı bir gelincik değilse? Bir süre korkudan açamadı gözlerini. Sonra fark etti. Bu kaderdi. O halde, o halde birden açayım da ne olacaksa olsun, dedi. Bekledi, bekledi. Birden açıverdi göz kapaklarını. Baktı. Gördü. Kökleri topraktan fırlayacakmış gibi hissetti. Hayır, şimdi değil, dedi. Sımsıkı tutundu toprağa. Bu anı bozmak istemiyordu. Taç yaprakları tam hayal ettiği gibi kıpkırmızıydı. Bir gelincikti o da. Hani şu bin bir çeşit çiçeğin içinde parlayan muhteşem çiçek! Neşeyle bağırmaya çağırmaya başladı.

“Hey toprak! Hey tüm kır çiçekleri! Hey tüm böcekler! Bulutlar! Yerler gökler tüm hayvanlar! Güneş! Ben bir gelinciğim. Kıpkırmızı bir gelincik! Güneşten daha yakıcı, Ay’dan daha parlak! İpeğimsi kaygan dokumla tüm çiçekleri kıskandıracak bir gelincik!” 

Doyamadı seyretmeye. Kendine övgüler yağdırdı gün boyu. Rüzgâra verdi başını, salındı. O gün hava kararana kadar kır ahalisinin başını şişirdi gelincik olmanın sevinciyle. Kimisi sevincine ortak oldu. Onunla neşeli şarkılar söyledi. Kimisi kırmızı bir gelincik olamadığı için kıskandı. Sıradan bir rengi olduğunu söyleyip, küçültmeye kalktı. Abartmasını ayıpladı. Kimisi umursamadı. Delinin teki, dedi. Kimisi anlamaya çalıştı, neyin bu kadar mutluluk verici olduğunu. Her kökten ayrı ses çıktı. Gelincik kırmızı rengiyle öyle meşgul ve mutluydu ki kimsenin dediğini duyamadı. Git gide renginin güzelliğinden kibirlendi. Kısacık günde bu duyguyu da parlatıverdi içinde. Rengi kırmızı olmayanları ayıpladı. Arada pişman olur gibi oldu. Ama olur mu canım, kırmızıdan üstün olan hangi renk vardı göz alabildiğine uzanan kırlarda. Günün sonunda kibirli duruşunu iyice üzerine yerleştirdi. Devasa ot ve çiçeklerle doluydu hâlbuki kırlar. Bin bir çeşit birbirinden güzel çiçek vardı. Kendi boyuna, edasına bakmadan tepeden tepeden baktı kır ahalisine. 

Bilmiyordu ki renginin parlaklığı gündüzdendi. Saltanatı güneştendi. Eh güneş de çekilmeye başlayınca parlaklığı yavaş yavaş solmaya başladı. Önce inanamadı gözlerine. Hayır, olamaz, dedi. Solamam ben! Kırmızı olmazsam yaşayamam! Çığlık attı, bağırdı, çağırdı. Güneş’e kızdı. Ama çare yoktu. Git gide rengi kayboluyordu. Gece çökmeye, karanlık basmaya başladı. Ay ışığında simsiyah gözüküyordu. Başladı gözyaşı dökmeye. İçin için ağladı. Derdini içine akıttı. Gece bitmek bilmiyordu. Geçecek mi çileli saatler deyip daha çok ağladı. Pişman oldu. Kibirlendiğine. Kırmızıyı sahiplendiğine. Hep kırmızı kalırım sandığına. Kırmızı olmayı kendinden sandığına. Pişman oldu. Kırmızıya âşık olduğuna. 

Gece usul usul çekilince bir de baktı ki rengi geri gelmeye başladı. Yine başladı ağlamaya. Ağladı, ağladı, ağladı. Sicim sicim yaşlar sardı gövdesini. Azar azar döndü yine kırmızıya. Azar azar parladı yine. Daha yoğun, daha parlak bir kırmızı oldu. Gözyaşları dinmedi. Taç yapraklarından içeri süzüldü tüm damlalar. Sonra bir ağırlık hissetti yaprakların ortasında. İçine çevirdi bakışlarını. Bir de ne görsün. Kapkara bir orman! 

Ah, dedi. Kömür olmuş içim! Ah! 

Anladı, sustu, kabul etti.      

“Bir Ben Var Benden Kırmızı” için 2 cevap

  1. Bir gelinliğin heyecanlı bekleyişi, sonra o çocuksu sevinci, ardından kapıldığı kibri ve en nihayetinde kalbini yakıp kül eden ah’ı ancak bu kadar güzel anlatılırdı. Kalemine sağlık🥰

    Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com’da Blog Oluşturun.

%d blogcu bunu beğendi: