İçimdeki Oyuk

Durum Hikayesi_

Git diyemem, gitme desem kalmanın yükünü taşıyamam! Bilmem, yine de bence gitme! Yani kendim için değil. Kapının önünde duran ayakkabıların bir sağa bir sola savrulur her akşam. Divane olur. Her sabah yan yana jilet gibi dursalar fena mı? Boyalı, tertemiz, utanmasan kalkıp koklamak isteyecek cinsten olsa ayakkabıların. Sana çevrilmiş olsa topukları sabahları. Rahat giy diye çevirmiş olsa birisi. Tenhada gizli bir anlaşma yapılmış da sessizce herkes uymuş gibi ağzının kenarında bir gülücük olsa. 

Gitme bence! Git desem olmaz. Kendimi düşünmem. Benim için değil. Nasıl desem ki? İkili kahve takımları var ya! Her akşam ufak tepside yan yana kurulan kırmızı saplı çini desenli olan fincanlar. Onlar diyorum. Mahzun kalır onlar. Sitem eder. Kederlenirler. Birbirinden ayrı konmaya alışmamışlar daha. Diyorsan ki bir gün biriyle içersin bir gün ötekiyle. Peki diğeri ne olacak. O gün içmediğim kahve fincanı gücenmez mi. Kırayım mı yani birini! Hangisine kıyayım? Senin içtiğine mi, kendiminkine mi?  

Gitsen olmaz! Git desem diyemem. Yani bence hiç cümle içinde geçmesin o üç harf. Yan yana gelmesin. Telaffuz edilemez olsun aramızda. Ama bir düşün. Markete gideceğim her gün. Elim narlara gidecek sen narsız kalma diye. E niye alayım ki artık diyeceğim, elimi geri çekeceğim. Ne olacak o üç harfli meyveye. Hangisini alayım yerine. Gücenmez mi her bir nar tanesi! Tek tek nasıl gönüllerini alırım. Elma mı alayım yani artık. Ya küçük adam? Ona birinin nar doğramayı öğretmesi gerekmez mi. Sen beğenmezsin benim doğradığımı. Yani diyorum ki manav da kazanıyor bizden. Çok nar alıyoruz. Yazık değil mi adama. 

Gitmesen diyemiyorum. Demek zor bazı şeyleri! Gitsen diye hiç diyemem zaten. Yani kendim için değil gerçekten. Hani nevresim takımlarımız iki tane ya, hani yastıkları ikişer tane. Biri senin biri benim. Birini kabartırım boynun tutulmasın diye. Diğeri basık olsun, yerle bir gibi severim diye. Vereyim mi yani bir tanesini. Ya da hangisini kullanayım şimdi? Diğeri gönül koymaz mı? 

Gidilir mi ki! Gelmişsin, gitmeye mi? Gitme demeye dilim nasıl dönsün. Dönmezse ne ola? Dönse gitmez misin? Hem kendim için istemiyorum bir şey. Komşular karı koca gelemez bizi ziyarete. Yani adamıyla ayrı ayrı kadın da gelmek istemez. Belki ailecek takılmak hoşlarına gidiyor. Ne olacak. Gelmeyecekler mi artık? Gece gezmelerini sözlükten silecek miyiz? 

Gitme demiyorum ben ama kahve fincanın, yastığın, narlar, oğluna öğreteceğin hayat dersleri, ayakkabıların ve özellikle de komşuların gitme diyor sana. Onlar gitme diyor. Ben demiyorum.

Bilmiyorum. Duygularım dalga dalga. Coşuyor kimisi. Sonra duruluyor birden. Gitmeni istiyor muyum yoksa umurumda değil misin? Bilmiyorum. Bilmemek yoruyor. Ne yapacağını bilmemek dünyanın en zor işi! Bak, aklıma ne geldi. Hani o kapıyı çarpıp gittiğin gün var ya! Dur dur şimdi hangi gün diyeceksin sen! Çocuk balkona çıkmış, komşunun arabasına toprak atmış gizli gizli. Ben evi süpürürken fark etmemişim. Komşu kapıya gelmişti hani. Kavgaya tutuşmuştunuz. Saydı sövdü sana. Suçlu hissedince bir şey diyemeyip sustun ya benim gibi. Boğazında yumru gibi duran özrü zorla çıkardın ya ağzından. Sonra kapıyı elinle yavaşça kapadın. Elin kapıda kaldı. Başını yukarıya çevirdin. Gözlerini tavana sabitledin. O an sana bir şey oldu sandım, yanına geldim. Dokundum. Desem de öyle parmak ucumla. İttirmek gibi değil yani. Kıpırdamadın. Kulağımı dayadım. Nefes alıyordun. Eyvah dedim içimden. Adama bir hal geldi herhalde. Acaba böyle bir şey mi bir hal gelmek! Daha önce hiç görmemiştim. Havada asılı kalmış gibiydin. Tatlım, dedim. Ses yok. Canım, iyi misin, dedim. Ses yok. Fırsatım varken arkana bir şaplak indirsem diye düşündüm. Düşüncesi bile korkuyla titretti bedenimi. Seslendim. Yavaşça bana döndün. Gözlerine yayılan kızarıklığı görmek vücudumu buza kesti. Keşke saydırsan yine dedim. Böyle gözlerinden ölümü bekleyeceğime konuşsan! Sabaha kadar da olur. Hiç kesmeden de olur. Doluya boşa, gerekliye gereksize dem vursan da olur. Yeter ki öyle bakmasan! Ya da açılsa ayağımın altından bir oyuk! Toprağa süzülsem. Çıkmasam artık. Bitse şu an! Ya da kıyamet günü gelmiş çatmış olsa. Ne bileyim işte delice istiyorum öyle bakmasan diye. Beni diri diri gömmesen. Ama yok. Bakışlarınla delmeye devam ettin. O an anladım ki konuşsan daha iyi. Böyle binlerce kelime dökülüyor gözlerinden. Sanırım bana eziyet etmenin daha kolay bir yolunu bulmuş olmakla sevinmiştin. Bir insan bir insana niye öyle bakar ki! E bakıyormuş. Gördüm. O gün. O kapının önünde dikilirken gördüm. Bir insan bakışlarıyla birini öldürebilirmiş. Gözleri ölüm saçabilirmiş. 

Bilmiyorum işte. Her gün her dakika her dakikanın belki de kırk saniyesi boyunca seni bu kadar kızdıracak ne yaptım diye düşünüyorum. Ne yapıyorum. Seni bu buhran denizine iten kişi nasıl ben olabiliyorum, bilmiyorum. Ve asıl bilmediğim şey de sana neden bu kadar mecburum. Hayatımdaki bu zehirli eli, elinden daha zehirli dilini neden çekemiyorum üzerimden. Nasıl bir bağla bağlıyız!          

Düşüncelerden sıyrıldım bir an. Sordum.  

“Canım, iyi misin? N’oldu? Ne dedi komşu? N’olmuş?”

“Duymadın mı?”

“Duydum, evet.”

“Rezil ettin beni!”

“Rezil mi ettim? Nasıl?”

“Duymadın sanırım. Çocuk toprak atmış komşunun arabasına. Sen hangi alemdeydin tatlım çocuk bunları becerirken.”

“Süpürge tutuyordum.”

“Sırası mıydı, çocuk ne yapıyor diye niye bakmıyorsun?”

Bilmiyorum, o gün taştım ben. Sustuklarım boyumu aşmış demek ki. Gelmiş sırası çemkirmenin. Nereye yutayım daha! Konuştum ben de, susmadım. Keşke sussaymışım. Yanımda olman öyle işlemiş ki benliğime. Hani varlığın dertti de yokluğun daha dertmiş. Evdeki her bir köşe kuytuya çekti kendini. Küstüler bana. Hayda!  

“Süpürgenin sırası mı olur?” 

“Nasıl yani?”

“Seremoni filan mı lazım, akrep yelkovanı kaç geçmeli? Balık hangi kavağa çıkmalı mesela! Ha pardon çıkmamalıydı.”

“Tatlım bu deyim böyle kullanılmıyor biliyorsun. Seviyeli tartışalım. Hala öğrenememiş olmana şaşıyorum.”

“Alt seviyede mi tartışalım, üst seviyede mi?”

“Saçmalıyorsun. O ne demek şimdi!”

“Bilmem. Sen çok üstlerdesin ya altlara inebilirsen belki aynı seviyede tartışırız.”

“Şimdi daha çok saçmaladın. Saçmalamanın da bir usulü var.”

“Yok artık! Pes.” 

Dedim, gülmek istedim önce. Sonra gülsem mi ağlasam mı bilemeden yüzüne baktım. Yüz mimiklerin birbirine karışmıştı. Aynı sahneler tekrarlanacaktı işte şimdi. Sen saydıracaktın. Ben, peki canım. Haklısın canım. Bir dahaki sefere dikkat edeceğim canım, deyip susacaktım. Ben sustukça sen kabaracaktın. Ben çivi gibi yere çakılacaktım. Sen çivi iyice tavana çakıldı mı diye bakıp daha da gömecektin filan. Hah işte işler bu sırayla gitmeyince ne edeceğini şaşırmış sersem bir tavuk gibi bakmaya başladın karşımda. Ha yok tabii ki susmadın. Ama senin o halini görünce bir gülmek geldi. Ama gülersem işler daha çok çığırından çıkacaktı. Yani içimden ne dürttü bilmiyorum. Birden püskürdüm. Deli gibi gülmeye başladım. Hani sen donduğunda ben çaresiz bekliyordum ya. İşte şimdi de sen çaresiz ve ablak bir bakışla bana bakıyordun. Sanırım o an delirdiğimi sandın. Hani aklımdan geçmedi değil. O an delirdiğimi zannetmeni sağlamak. Yok dedim, abartma içimden. Ama ne dürttü yine bilmiyorum. Bağırmaya ve sana saydırmaya başladım. Yedi şiddetinde bir deprem hafif kalırdı yanımda. Tsunamiden filan kimse bahsedemezdi. Vahşi bir atın dizginlerini elime almış ve bir zafer kazanmış edasıyla senelerce ne biriktiyse içimde hepsini püskürdüm yüzüne. Ne zamanki çocuğu koridorun sonunda kulaklarını tıkamış duymamaya çalışırken gördüm. O an sustum. Söylediğim her kelime onu zedeliyordu, fark ettim. Sustum. Seni öyle paçavra gibi bıraktım. Gittim çocuğun yanına. Kulaklarının üzerindeki ellerini avucumun içine aldım. Ona sarıldım. Gözlerini kapattı. Sımsıkı sarıldı bana. Sanırım sonsuza kadar beni bırakma demek istedi o an. Öyle bir sarıldı ki boynum acıdı. 

Ve sen susacağımı anlayınca yine konuşmaya başladın. Üzerini giyindin bir yandan. Kapıyı kapattın. Gittin… Biliyor musun. Arkana bakmadan kapıdan çıkarken gitme demek gelmedi içimden. Sevinemedim de. Bir oyuk. Göğüs kafesimin tam ortasında. Çocuğu kucaklayarak doldurmak istedim. Yok, dolmuyor. Kanamıyor. Ama kapanmıyor da.       

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com’da Blog Oluşturun.

%d blogcu bunu beğendi: