Çizim: Huriye Dikici
Öykü_
- Güneşin bakışları kanatlarımızı ne de güzel parlatıyor, fark ettin mi?
- Etmedim.
- Ya rüzgarın tatlı bir uyku için fısıldadığını?
- Onu da etmedim.
- Üzüldüm.
- Gözlerim güzellik göremiyor bugün.
- Ama zaten bakınca görülüyor bunlar. Gözlerin yorgunsa demek.
- Yorgun.
- İyi değilsen demek.
- Değilim.
- Neyin var?
- Aramadı beni.
- Kim?
- Sevdiğim bir arkadaşım.
- Ee aramasın.
- Ama arayacağım, dedi.
- Bulutlara bakacağım derken unuttuysa demek. Hem aramadıysa da bu onun sorunu. Senin tatlı kelimelerini kaçırmış. Bir de güvenini çufçuflatmış. Ha biraz da kalbini kırmış tabii. Bunlar çok büyük sorunlar.
- Bulutlara bakıyorsa asıl o zaman unutmaması gerek.
- Niye ki?
- Bulutlara bakınca sevdiklerini hatırlar insan. Hele ki yağmur bulutlarına.
- O da doğru. Ama sevdiğin arkadaşın bulutlara bakınca hatırlayangillerden değilse demek.
- Beni önemsemiyor mu sence?
- Bilmiyorum ki. Papatyalara mı sorsak?
- Soralım.
- Hadi o zaman. Önce rüzgara bırakalım kendimizi sonra notalara ve uçalım birlikte kırlara.
Tamtam tatarak
Tara tara paparak
Cikcik cakarak
Göklere bakarak
Neşeler saçarak
Rüzgara fısılda
Sevgiyle coşarak
- Her şeyi böyle abartmasan mı? Altı üstü uçuyoruz.
- Her gün yapabildiğim böyle şahane bir şey varsa o iş altı üstü değildir. O iş hep ama hep hep hep hep çok şahanedir. Mesela uçmak gibi. Mesela konuşmak gibi. İlla illa mahrum kalınca mı kıymet bilmeli. İlla illa…
- …
- Haklı olduğumu söyleyemeyecek kadar üzgünsen demek.
- Haklısın.
- İşte geldik. Uçsuz bucaksız kırda yüz binlerce papatya var. Yüz tanesi bile önemsemiyor dese yüz birincisi önemsiyor diyecek.
- İlk sorduğum önemli. Diğerleri kendimi avutmak olur.
- Peki. Öyle diyorsan. Dur dur nasıl başladığın da önemli.
- Aramamaya başladığı ilk gün önemsemiyor mu diye düşünmüştüm. Öyle başlayacağım.
- Peki, içinden öyle geliyorsa demek.
- Pazartesi, önemsemiyor
Salı, önemsiyor
Çarşamba, önemsemiyor
Perşembe, önemsiyor
Cuma, önemsemiyor
Cumartesi, önemsiyor
Pazar, önemsemiyor
Pazartesi, önemsiyor
Ve maalesef bugün Salı.
- Bu papatya da senin gibi karamsargillerdense demek.
- Karamsar değil gerçekçi.
- Ama hayatın gerçekleri çok acı.
- Toprakta yaşayan tüm biberlerden hem de.
- Bu yaşadığın gerçek de carolina reaper’sa demek.
- Daha da acı. İsmi yok.
- …
- Göç mü etsek?
- Ama biz göç etmeyiz ki.
- O halde bu papatyayı koparacağım.
- Olmaz, yapma sakın. Ama naaaaptın?
- Kopardım.
- Neden yaptın bunu?
- Bir daha kimseyi üzmesin diye.
- Ama seni üzen o değildi ki, durduk yere suçsuz birisi incindi.
- Durduk yere değil.
- Sevilme isteğin gözünü kör ettiyse demek.
- Ben sadece bana verilen sözün tutulmasını istemiştim.
- Bunun çözümü çok basit değil mi?
- Nasıl?
- Seni koşulsuzca sevenlere aç kalbini.
- Nasıl?
- Çifte kural var. Koşulsuzca seveceksin, sevilmeyi beklemeyeceksin.
- Var mı bunu başaranlar?
- Çok. Bir bakmak gerekiyor önce. Hadi bu papatyayı toprağa geri dikelim. Bu da kalbini sevgiye açmaya ilk adımın olsun.
- Ben başaramam.
- Niye ki?
- Özümde yok.
- Aksine tam da özünde var.
- Nereden biliyorsun?
- Çünkü herkeste var. Sadece farkında değiller.
- Yapabilir miyim sence bu sevgi işini?
- Kesinlikle hem de. Hmm bir de sanki bir özür borcun da var papatyaya.
- Aa evet. Bunu nasıl yapacağım?
- Bence bunun yolunu da bulursun.
Dinle kalbinin sesini
Bak ne fısıldıyor sana
Kocaman aç gözlerini
Bak ne gösteriyor sana
Aç kalbini kocaman aç
Duy sesini çok iyi duy
Çok çok verirsen alırsın
Önce ben dersen yanlışsın
Sen ki sevgi yumağısın
Güzellikler durağısın
Çarpan kalbin ve özünle
İyi şeylere layıksın
Biriciksin seçilmişsin
Yeryüzünde istenmişsin
Farkına var lütfen bunun
Yoksa acı olur sonun
- …
- Sükut ikrardansa demek.
carolina reaper: dünyanın en acı biberi