Öykü_
Pazar mahşer yeri ve bu tutkulu pazarlığın ustası teyzem de mahşer midillisi. Ayakta durmak yeterince zorken bu sonsuz pazarlığı sürdürmek saçma olacaktı. Sıcaktan cam gibi parlayan asfalt ayak tabanlarıma adeta yapıştı. Oysaki daha saat sabahın en erken ve serin olması gereken saatlerini gösteriyor. Tezgâhı kurmak, limonları tek tek inci gibi dizmek; artık bunlar ne kadar da zor geliyor.
-Peki ak teyzem, al benim bal limonlarımı al sana 6 lira.
Neyse ben bir bağırayım:
İ-L-İ-M-O-N GEL TEYZENİN TEZGAHINDA İLİMON 6 LİRA GEL!
Yine bir parlak pazarlıkçı ama bu sefer ince bacaklı şiş göbekli bir adam. Sabah sabah hayır olsun dedik, bismillah dedik, helal mal dedik, bunları bana sayı ile mi gönderiyorsun te Allah’ım ya. Yazlıkçı bu kesin.
-Geçen hafta limonların ekşiydi.
-Etme güzel abim. Limonlarım senin dilin gibi bal bal.
Patatese kürdan takmışlar. Tipine senin.
-Tamam tamam ver iyisinden iki kilo.
Birde destekçisi geldi. Bu da at hırsızı Muzaffer. Ayna kafalı Muzo. Her hafta aynı lafları ya söyler ya onaylar. Evet, evetmiş. Sensin ekşi. Ekşimik lor peyniri. Ama ben hiç kül yutar mıyım? Bir kilo limon için değer mi hiç Muzo oğlum. Kısa pantolonlu halini bilirim ben senin.
-6 lira Muzaffer oğlum.
-Tamam Özcan teyze. İki kilo alayım.
Hıh şöyle efendi ol.
İ-L-İ-M-O-N GEL TEYZENİN TEZGAHINDA İLİMON 6 LİRA GEL!
Sabah demli çayımı içemedim. Al yanak bak bir çocuğum dediğim de yanımda gümüş tepsisi ile bitiverdi çay oğlan, çaycı oğlan.
-Demli mi, teyzelerin ekşisi.
-Demli al yanak.
Tezgâhın kenarına peynir ekmeğimi de çıkardım. Daha da sıcak bastırmadan iki yudum da olsa bir şeyler yemek lazım. Ayakta hızlıca yedim kepek ekmeğim ile tam yağlı Ezine peynirimi. Yaş ilaç yaşı artık. Boş mideye ilaç olmaz.
Şimdi bir cümbüş kesin kopacak. Haydut oğlunu elinden tutmuş, izbandut babası geliyor. Kılığına bakan herifi adam sanır. Bir oğluna sahip çıkamaz şimdi kendiliksiz. Alacağı üç sarı limon; beş değil ha! Bu haydut çocuk tüm limonları sıkıştırır o pis elleriyle. Adam da öyle iskele babası gibi bakar. Ayakta zor duran tezgâhımı devirmese ben ona da razıyım. Kurarken dua, kaldırırken dua. Dur şu çocuk devirmesin bir duacık daha okuyayım.
İ-L-İ-M-O-N GEL TEYZENİN TEZGAHINDA İLİMON 6 LİRA GEL!
Aman çaçaron Necla! Başladı namütenahi ve tek taraflı sohbet. Ama Necla sana dayanmak mı kızgın ateşlerde yanmak mı?
-Neclacığım; canım tatlı arkadaşım. Alıyor musun limon? Bak çok sıcak olmadan aşağı pazarı da bitir. Yoksa çıkamazsın bayır yukarı. Hafazanallah. Almışız yaşımızı.
Açılan kapanan sandalyeler varmış. Sırtına onu alan gidiyor denize çimmeye. Dedim ki oğlana alsana annene. Parası neyse veririm. Nerede satılır? Ben bilmem. Ama nerde yaralı parmağa işemez. Onun sıpıtp attıklarını toplasam zaten evden dışarı çıkamam. Daha az yanıverirdi ayaklarım kızgın asfaltta hem. Ama nerde? Bu oğlan yerine bir kız daha doğuraydım iyiydi.
Öğlen kavurucu sıcağı bastırdı. Sırtımdan yol yol akıyor terler. Tezgâhta yumurta pişirsem yenir. Kafam oltanın balığa takılışı gibi sürekli bizim kızda olunca akılda kalmadı. Çendele* bezi gibi bembeyaz; güzel şapkamı evde unuttum. Doncu Mehmet yukarı pazarda geçirmiştir şimdi kafasına beyaz bir atlet. Domatesçi Hasan da ekonomi haberleri sayfasından bir külah yapmış bile. Tam ona bakarken karşıdan seslendi:
-Özcan teyze. Sana da yapıyım mı sivri bir külah?
-Yap Hasan. Bana ilk sayfadan yap. Manşetten verilen flaş haberlerden yap.
Bu Hasan’ın da ne babayani bir babası vardı. Tüm pazarcılara yardım ederdi. Her derdi olana koşardı. İyi insanlar erken mi ölüyor nedir? Halbuki Ahmet’in yaşı benimle filandır. Oğlu da iyilikte bereket ona çekmiş. Yaşta çekmese bari.
İ-L-İ-M-O-N GEL TEYZENİN TEZGAHINDA İLİMON 6 LİRA GEL!
Geliyor ayıboğan damadım. Öğlen arası; tam onun pazar saati. Suratı limon satıyor. Benden ötürü çoğunlukla. Ama bir de karnı burnunda kızım onu pazara gönderdiği için. Alacağı taze meyve, sebzeler sanki bana. Kızım da nasıl sevdi bu soysuzu bilmem. Cambazların Hüseyin’in oğlu ne olacak?
-Naptın oğlum?
-Hiç. Bir şeyler alıyım diye çıktım mecburen pazara.
Mecburmuş; mendebur nobran. Neyse Özcan derin nefes al.
-Ayşem ne yapıyor? Sıcaklar fena.
-İyi iyi. Hadi görüşürüz.
Konuşurken poşetini de yaptım; arkasında sürüklediği kırmızı pazar arabasına attım. Ne konuşacağım zaten tüm muhabbetimiz bu kadar kısa.
Bende de tam memur midesi var. Öğlen oldu; midem zil çalmaya başladı. Kurulmuş saat olsa, bir gün pili biter. Pazardaki sınırlı seçeneklerden düşünmeye başladım. Simit; çok kuru. Börek; kıymalı olmaz. Lokma**; çok yağlı. Tavuklu pilav ve soğuk ayran; olabilir.
-Nusret oğlum! Bir tavuklu pilav ve soğuk ayran göndersene.
Öğlen yemeğime de sabah kahvaltım gibi tezgâhın kenarına ayakta başlamıştım ki, Hasan koşup plastik bir tabure getirdi. Buna en çok sevinen varisli bacaklarım mı, ayakta yediğini anlamayan midem mi, yoksa ağrıdan kopan belim mi bilemedim. Yemek bitince her zaman ki gibi bağırdım:
İ-L-İ-M-O-N GEL TEYZENİN TEZGAHINDA İLİMON 6 LİRA GEL!
Necla’ya bak yan yan yengeç mübarek gidiyor. Gören de tüm pazarı aldı sanır. Pazar arabasını çekemiyor. Dayanamadım azıcık sataşayım:
-Necla pazar arabası gitmiyor. Naptın tüm pazarı mı aldın?
-Yok ya Özcan düdük kadar tekerleği var oda kırıldı. Gitmiyor kazulet şey.
-Oğlana desene gelsin alsın seni. Kol kası yapacaksın bu yaştan sonra.
-Oğluşum kesin alır beni de çok işi var çocuğun; kıyamam ona.
Evet Necla ‘’oğluşun’’ genetik mühendisliğin yarattığı en parlak deha ve çok işi var. Kirkorder**başkanı, lüzumsuzlar müdürü. Kesin kahvede yeşil çuha üzerinde okey oynuyordur. Küçücük kasabada beni neden yiyorsun acaba?
-Hadi dikkatli git.
İ-L-İ-M-O-N GEL TEYZENİN TEZGAHINDA İLİMON 6 LİRA GEL!
-Hasan oğlum bana on kilo domates ayırdın değil mi?
Kışlık zahire hazırlığımızı yapmak lazım. Bamya kurularını yaptım. Onar kilodan bezelye, barbunya ayıkladım. Haşladım, kuruttum, derin dondurucuya attım. Domates sularımı da yaparsam, bir tarhana karmak kalacak. Soğuk kış akşamları ne iyi oluyor şu mübarekte. Sıcak mis gibi bir tarhana on ilaca bedel. Mendebur kocası istemese de Ayşem’e de veririm hepsinden. Neymiş; yayıntıymış. Sensin yayıntı!
-Ayşem annem! Ne işin var senin bu sıcakta burada?
-Şapkanı unutmuşsun. Cambazların Hüseyin’in oğlu söyledi. Hadi gel sana yoğurtlu semizotu yaptım, şu ilerideki parkta oturup yiyelim.
Kocasına dediğine bak sen.
Ve Hasan’a dönerek seslendi:
-Hasan arkadaşım on dakika bakabilir misin limonlara?
-Tamamdır Ayşem.
Bana en sevdiğim yemeği getirmiş, hasır şapka getirmiş. Siyahta kurdelesi var. Tavuklu pilav yedim dersem kızar. Demiyim bari. Kız olsun çamurdan olsun. Ah karnına da bak! Futbol topu kadar.
Parkın adı Kuş Park’ta kuştan başka her şey var. Tahta bankların ortasında tahta bir kulübe, azıcık çim ortası beton yol, ileride de oyun parkı. Yandaki caminin uzun servi ağaçları gölge yapıyor Boş masa bulmak imkânsız. Pazarda tabanları patlatan burada almış soluğu. Yeniköy’den gelen çoluklu çocuklu bir kafilenin yanına iliştik. Karahasanlardanmışlar ama bilemedim. Kalabalık sülaledir onlar. Kadının Pazar arabasına bak! Üstte semizotu var, yanında biber görünüyor. Bu köylüde tembel teneke oldu iyicene.
Ayşem’i parktan yolladım eve, iki adım daha yakın. Geçtim tezgâha bir yanık bağırayım bari:
İ-L-İ-M-O-N GEL TEYZENİN TEZGAHINDA İLİMON 6 LİRA GEL!
Hasan hemen ayakları arkasına vura vura geldi. Yangından mal kaçırıyor sanki. Parasını teslim etti.
Limonların tükenme hızı ile benim enerjimin tükenme hızı yarışırken akşamı ettik.
Geldi değişik akşam pazarlıkçıları zamanı. Akşam pazarıymış vereymişim üç liradan. Eve gider sıkar sıkar büyük bir sürahi limonata yaparım da sana üç liradan limon vermem. Zaten ayaklarım gut hastası gibi şişmiş. Ah! Eve gideyim de boylu boyunca yatıyım.
Limonlar tükendiğinde, toplanma curcunası başlamıştı bile. Gırnatasız**** curcuna. Asfaltı kaplayan kamyonlar, sökülen ipler, havada başıboş sallanan tenteler, toplanan demir çubuklardan çıkan çın çın sesi. Yorgun, ama ateşli bir telaştı. Emek kokan bu telaşede dört ayaklı, tahtaları eskimiş limon tezgâhı bir duvara yaslanmıştı. Artık o haftaya salıyı bekliyordu. O seslerin karmaşışında sessizce vedalaştılar. Tezgâh ile tezgahçı.
İ-L-İ-M-O-N GEL TEYZENİN TEZGAHINDA İLİMON 6 LİRA GEL!
Demekten sesim çatallaştı. Bir ılık limonlu su iyi gelir. On kilo domates valla şakaya gelmez. Elden kalan elli gün kalır. Başlamak lazım. Necla’yı da arıyım da yardıma gelsin bari.
Bilinmeyen Kelimler Olabilir mi?
*Çendele: Peynir süzmeye yarayan bez
**Lokma: Hamur kızartması. Çoğunlukla pişi olarak bilinir.
***Kirkorder: Kemal Sunal’ın başrolünde oynadığı ‘’Kiracı’’ adlı filmde, dolandırıcı bir karakterin uydurduğu kiracıları koruma derneğinin kısaltılmış ismi.
****Gırnata: Klarnet